Çarşamba, Eylül 17, 2014

iOS 8 bugün yayınlanacak.



Android kullanmamış olan iOS(iPhone) kullanıcılarının çok da farkında olmadığı bazı özellikler iOS8 ile birlikte gelecek.

Telefonda sıkı bir Android kullanıcısı olarak tablette iPad tercih ettiğimden dolayı bazı alışkanlıkları bulamamak can sıkıcı olmuştu. Ama iOS8 ile birlikte bu eksikliklerin giderilecek olması güzel oldu.

Benim ilgilimi çeken özellikleri şöyle paylaşayım :
  • Uygulamaların diğer uygulamalar ile iletişim kurabilmesi sağlanacak. Örneğin safaride dolaşırken sayfayı pocket uygulamasına paylaş butonu ile gönderebileceksiniz. Şu anda bunun için bookmarklet vs. gibi türlü cambazlıklar yapmak gerekiyor.
  • 3.party klavye uygulamaları desteği geliyor. Swiftkey veya Swype a alışmış bir Android kullanıcısı artık iOS klavyesinde sudan çıkmış balık gibi olmayacak. Özellikle telefonda Android, tablette iOS kullananlar aynı klavyeyi kullanarak rahat edebilecekler.
  • Bildirimler ekranında, uygulamaya gitmeden -gelen maili direk silmek veya arşive atmak gibi- aksiyon uygulayabileceksiniz.
  • Daha çok fotoğraf merakı olanların hoşuna gidecek olan manuel kamera kontrol imkanı geliyor. Enstantane, diyafram ISO gibi temel parametreler manuel ayarlanabilecek.
Şimdi bekleyelim bakalım.

Salı, Eylül 16, 2014

Fotoğrafları Facebook yerine Flickr ‘da tutmak için 10 sebep..


Öncelikle fotoğraf çekmeye merakınız var fakat çektiğiniz 80 fotoğrafın 80 inide ayıklamadan Facebook’a yüklüyorsanız bu yazıyı dikkate almayınız.
  1. Flickr, fotoğraf dosyalarını en yüksek çözünürlükte saklar ve gösterir. Ara çözünürlüklere biraz keskinlik uyguladığı için fotoğraflarınızın ön izlemeleri daha hoş görünür.. Facebook en az %80 sıkıştırma yapar ve fotoğraftaki detayları kaybettiğinizi görünce canınız sıkılır.
  2. Flickr’ın web sitesi yakın zamanda büyük bir tasarım yenileme sürecinden geçti. Modern web tasarımına daha uygun bir şekilde yenilendi. Yenilikler gün geçtikçe de gelişiyor. Facebook’un klasik albüm tasarımı artık demode oldu. Çok ciddi bir tasarım yenilemesine gitmesi gerek. (bence)
  3. Flickr’ daki fotoğrafları kolaylıkla Facebook, Twitter, Tumblr, Pinterest gibi mecralarda paylaşabilirsiniz.
  4. Her iki mecrada kullanıcıya reklam gösteren gelir modeli kullanıyor. (Flickr Ad-free hariç) Fakat Flickr reklamları Facebook’dan çok daha az rahatsız edici. Facebook gibi bunaltmaz.
  5. Flickr, fotoğrafları yüklemek ve organize etmek için sürükle-bırak araçlar sunar. Facebook da ise bu işlemler çok daha can sıkıcıdır.
  6. Haritaları seviyorsanız flickr a yüklediğiniz fotoğrafları çekildiği yere göre bir dünya haritası üzerinde görüntüleyebilirsiniz. Fotoğraf makinanızın GPS i yoksa üzülmeyin. Çünkü fotoğrafın haritadaki yerini sürükle-bırak kolaylığı ile kendiniz ayarlayabilirsiniz.
  7. Flickr’ da 3 dakikaya kadar 1080p (Full HD) kalitesinde video yükleyebilirsiniz. Facebook daha uzun videolara izin verse de çözünürlük en fazla 720p olabilir.
  8. Flickr, inanılmaz boyutta fotoğraf tutkunlarıyla doludur. İlgi duyduğunuz herhangi konuda tartışma ve paylaşma gruplarına dahil olabilirsiniz. Kafanıza takılan birşeyi sorabilirsiniz veya fotoğrafınıza kritik yapılmasını isteyebilirsiniz.
  9. Flickr’ ın iş ortağı olan Aviary sayesinde fotoğraflarınızı işleyebilirsiniz. Facebook da ise henüz fotoğraf işleme aracı yok.
  10. Flickr ücretsiz olarak 1 Terabayt alan vermektedir. Bu sayede Flickr’ı fotoğraflarınızın yedeğini tutmak için bile kullanabilirsiniz.
Ayrıca iPad kullanıyorsanız flickr studio programına bayılacaksınız. 3. parti bir yazılım olmasına rağmen Flickr’ ın tüm nimetlerinden faydalanıyor. Salondaki koltuğunuzda otururken Flickr hesabınızı iPad inizden yönetebilirsiniz.

Flickr ilginizi çektiyse benim hesabıma göz gezdirerek başlayabilirsiniz.

Pazar, Eylül 14, 2014

Ne yapabilirim bu Chromecast ile …

Günümüzde hepimizin iyi kötü bir akıllı telefonu veya tableti var. (facebook ve candy crash sağolsun) Birde biliyorsunuz akıllı televizyonlar çıktı. Fakat bu akıllı televizyonların uygulama çeşitliliğinin az olması ve markalar arası uyumsuzluk hala bir problem. Tv lerin üzerindeki hafıza ve işlemci hızlarıda işin içine girince akıllı televizyonun akıllı tarafı pek pratik kullanılamıyor. Herşeyden öte televizyon izleme mesafesinden birşeyler yazmaya çalışmak veya bir yerlere tıklamak çok kullanılabilir birşey değil.

Belli ki Google, bu konuyu nasıl çözebiliriz diye kafa yormuş ki 2013 yılında Chromecast diye bir ürün tanıttı. Artık en ucuzundan en pahalısına her televizyonda HDMI port var. Chromecast’ in televizyonunuzda ihtiyaç duyacağı tek şey HDMI port. Chromecast kendi üzerindeki dahili kablosuz alıcı ile ev ağınıza bağlanıyor ve sizin kendisine bir medya içeriği göndermenizi bekliyor. Beklerkende size güzel manzara fotoğrafları sergiliyor.

Basit, işlevsel ve ucuz olarak tasarlandığı için ilgimi çekti. İlk fırsatta Amazon‘dan sipariş ettim. (Ülkemizde henüz satılmıyor.)

Chromecast Kutu Önden Görünüm
Kutu İçeriği
Chromecast yerleşimi
Yurtdışında özellikle Netflix desteği sayesinde büyük ilgi gördü. (Netflix, yurtdışında internet üzerinden ücretli hizmet veren büyük bir yayın portali) Fakat yetenekleri Netflix le sınırlı değil elbette. Günden güne Chromecast desteği veren birçok Android uygulaması çıkıyor. En büyük esneklik, Google ‘ın yazılım geliştirme API lerini yayınlaması ve bu sayede yazılım geliştiricilerin Android ve Chrome Browser ortamlarında Chromecast desteği sunmalarını sağlamak olsa gerek.


Chromecast, TV de takılı iken işte bu kadarcık yer kaplıyor.

Chromecast’ inizi TV nizin HDMI portuna taktıktan sonra varsa USB port üzerinden yoksa priz üzerinden enerjisinide veriyoruz ve otomatik olarak açılıyor. TV nizin kumandasından uygun HDMI portunu açtığınız da bir “setup” ekranı ile karşılaşacaksınız. Bir sefere mahsus chromecast inizin adı ve kablosuz modeminizin şifresini tanımladıktan sonra aşağıdaki ekran sizin içerik göndermeniz için hazır durumda bekleyecek.

Chormecast Hazır. Sizi bekliyor.

Bu noktadan sonra neler yapabilirsiniz?

1. Android üzerinde Chromecast ile uyumlu olan uygulamaları kullanabilirsiniz.

Localcast : Telefonunuzdaki medya dosyalarını TV de gösterir. Ben, dizi/film leri TV de izlemek için kullanıyorum. Türkçe altyazı desteğininde olması programı bir adım öne çıkarıyor.

Dayframe : TV nizi dijital fotoğraf çerçevesine dönüştürüyor. Güzel tarafı kaynağı sizin belirleyebilmeniz. Kaynak, telefonunuzdaki fotoğraflar olabileceği gibi 500px, instagram, facebook, flickr gibi popüler sitelerdeki fotoğrafları veya kendi hesaplarınızdaki fotoğrafları bir slideshow gibi TV nizde izleyebiliyorsunuz.

Youtube : Youtube u anlatmaya gerek yok zaten. Youtube uygulamasındaki chromecast butonuna tıkladığınızda video yu TV de izlemeye devam edebilirsiniz.

Google Play Music : Kullanmayı en sevdiğim uygulamalardan birisidir. Tüm müzik kütüphanenizin burada olduğunu düşünün. Daha önce Google Play Music ile ilgili bir yazı yazmıştım. Tüm müziklerinizi chromecast sayesinde TV nizden (dolayısıyla ses sisteminizden) dinleyebilirsiniz.

Deezer : 30 milyonun üzerinde şarkı barındıran ülkemizdede hizmet veren bir site. Chromecast desteği ise inanılmaz derecede güzel. Deezer kullanıcısıysanız denemeniz lazım.

Google+: Google+ akışlarının ve fotoğraflarının chromecast desteğinin olduğunu söylemeye gerek yok tabi.



Youtube Tv ye aktarıldığında böyle görünüyor.
Dayframe Tv ye aktarıldığında böyle görünüyor.

2. iOS üzerinde Chromecast ile uyumlu olan uygulamaları kullanabilirsiniz. (Youtube gibi)

iOS üzerindede hatırı sayılır uygulama desteği olduğunu söyleyebilirim. Zaten youtube yeter.

3. Android telefon/tabletinizin ekran görüntüsünü televizyona yansıtabilirsiniz.

İstediğinizi yapacak uygulama bulamadıysanız üzülmeyin. Telefonunuzun veya tabletinizin ekran görüntüsünü Chromecast uygulaması sayesinde TV nize aktarabilirsiniz.


4. Notebook’ unuzdaki Chrome tarayıcıya Chromecast eklentisini yükleyerek tarayıcı sayfasını televizyona yansıtabilirsiniz.

Eğer chrome tarayıcı kullanıyorsanız bunu seveceksiniz. Yükleyeceğiniz chromecast eklentisi sayesinde tarayıcı ekranının sadece belirlediğiniz sekmesini televizyonunuza aktarabilirsiniz. Online dizi veya film izleyenler için güzel bir çözüm. Bunun dışında google ın kendi servislerinde (youtube, play music gibi) chromecast aktarımları uygulamaya özel bir arayüzde gerçekleşiyor.



Sonuç olarak; Android ekosistemini sıklıkla kullanıyorsanız Chromecast, fiyat performans oranı çok güzel bir ürün. Yukarıda gördüğünüz örnekler bir ev için ihtiyaç duyabileceğiniz hemen herşeyi karşılıyor.

Gerisi size kalmış.


Cuma, Eylül 12, 2014

Blogger’dan WordPress’e Taşınmak..



Blogger’da blogunuz var (ör: ozgurtekinsen.blogspot.com) ve kendi server’ınızda kendi domaininizle WordPress blog sistemine geçmek istiyorsunuz. Ancak daha önce yapmış olduğunuz paylaşımları ve google trafiğini kaybetmek istemiyorsunuz.

Geçen hafta tamda böyle bir ihtiyaçla karşılaştım. Blogger’da tuttuğum blogumu wordpress’in sayısız nimetlerinden faydalanabilmek adına, kendi domain adımla birlikte taşımaya karar verdim.. Bunu yaparken yazılar, yorumlar, sosyal medyadaki paylaşımlar, google aramalarında çıkan sonuçlarıda bozmamak için şöyle bir yöntem izledim. Açıkçası bu kadar basit olabileceğini düşünmemiştim. Belki birinin işine yarar diye paylaşmak istedim.


HER İHTİMALE KARŞI BLOGGER TARAFINDA YEDEK ALMAYI İHMAL ETMEYİN!

1. WordPress’in yönetici panelinde Araçlar/İçe Aktar (Tools/Import) menüsünden “blogger” seçeneğini seçin. WordPress gerekli eklentiyi yükleyecektir. Arkasından aktarmak istediğiniz blogger hesabınızı girin ve wordpress’e erişim yetkisini verin. “blogspot.com” blogunuzu seçin ve aktarımı başlatın. Yazılar, yorumlar ve resimler aktarılmaya başlayacaktır. Aktarım, blogunuzdaki veri miktarına göre biraz sürebilir.

2. WordPress yönetim panelindeki Görünüm/Düzenleyici üzerinden veya FTP üzerinden (ki benim tercihim her zaman ftp’dir) WordPress temanızın “functions.php” dosyasını açıp en üstüne aşağıdaki kodu yapıştırın.

<?php functionlabnol_blogger_query_vars_filter$vars $vars"blogger" return$vars add_filter'query_vars''labnol_blogger_query_vars_filter' functionlabnol_blogger_template_redirect global$wp_query $blogger$wp_query->query_vars'blogger' isset$blogger wp_redirectlabnol_get_wordpress_url$blogger add_action'template_redirect''labnol_blogger_template_redirect' functionlabnol_get_wordpress_url$blogger_slug global$wpdb preg_match'@^(?:https?://)?([^/]+)(.*)@i'$blogger_slug$matches "SELECT guid FROM $wpdb->posts LEFT JOIN $wpdb->postmeta ON ($wpdb->posts.ID = $wpdb->postmeta.post_id) WHERE $wpdb->postmeta.meta_key='blogger_permalink' AND $wpdb->postmeta.meta_value='$matches[2]'" $wp_url$wpdb->get_var return$wp_url$wp_urlhome_url ?> 

3. Şimdi Blogger tarafına geçin. Yönetim panelini açın. Templates sayfasını seçin. Templates sayfasının en altına indiğinizde “Revert to Classic Templates” seçeneğini göreceksiniz. Bu seçenek XML tabanlı tema yapısından TAG tabanlı tema yapısına geçmemizi sağlayacak. TAG yapısına geçtikten sonra Template Editörü içine aşağıdaki kodu yapıştırın. Ancak “ozgurtekinsen.com” olarak gördüğünüz kısımları wordpress te kullandığınız domain ile değiştirin.


titleBlogPageTitletitle <script> MainOrArchivePage windowlocation'http://ozgurtekinsen.com/' MainOrArchivePage BloggerItemPage windowlocation'http://ozgurtekinsen.com/?blogger=<$BlogItemPermalinkURLgt;' ItemPage/Blogger> </script MainPage "canonical""http://ozgurtekinsen.com/" MainPage BloggerItemPage "canonical""http://ozgurtekinsen.com/?blogger=<$BlogItemPermalinkURLgt;" ItemPageBlogger MainOrArchivePage "http://ozgurtekinsen.com"BlogTitle MainOrArchivePage BloggerItemPage "http://ozgurtekinsen.com/?blogger=<$BlogItemPermalinkURLgt;" BlogItemTitle BlogItemBody ItemPageBlogger
Hepsi bu kadar.

Artık eski blog adresinize (ozgurtekinsen.blogspot.com) girmek istediğinizde, yeni blog adresinize yönlendiğini göreceksiniz. Daha da güzeli, herhangi bir yerde daha önce paylaşmış olduğunuz eski blogunuza ait bir yazının linkine tıkladığınızda yeni blogunuzdaki aynı yazıya yönlendiğini göreceksiniz.

İhtiyacı olanlara faydalı olması dileğiyle.

Kaynak (İngilizce)

(Yukarıdaki linkte RSS hizmetleri ile ilgilide taşıma adımları var. Ancak ben onu uygulamadım.)

Perşembe, Eylül 11, 2014

Hatırlamak istediğimiz bilgilere ne kadar hızlı ulaşabiliyoruz ?


Eskiden beri kırtasiye ürünleri ilgimi çekmiştir. O nezih kırtasiyelere bıraksalar saatlerce sıkılmadan vakit geçirebilirim. Sebebi bundan mıdır bilmem ama dijital not alma araç gereçleride en az konvansiyonel olanları kadar ilgimi çekiyor. Evernote ile tanışıklığım, 2008 yılında bu arayış sırasında oldu.. Hatta öyle bir tanışıklık ki o dönem kullandığım iPhone3G nin Evernote u açarken kasması, sırf bu yüzden telefonu değiştirmeme neden olmuştur.

Yaşam akışımızdan aklımızda kalan bilgi kırıntılarını dijitalleştirebilmek ve bilgiyi internette güvenli bir yerde tutma fikri; ona ihtiyaç anında hızlıca ulaşabilme konforu, Evernote’u tercih etmemdeki en büyük nedenlerden biri. Evernote, bulut tabanlı çalışan bir not tutma hizmeti. Fakat bu kadar kısa tanımlamakta doğru değil. Çünkü Evernote kullanımınız tamamen sizin alışkanlıklarınız, vizyonunuz, ihtiyaçlarınız ve tecrübelerinizle birlikte şekilleniyor. O yüzden farklı işlerle uğraşan Evernote kullanıcılarının kullanım alışkanlıklarını hep merak ederim. İncelerim. Değişik kullanım fikri yakalarsam kendime uyarlarım.

Bu noktada merak edenler için söyleyeyim. Evernote ücretsiz bir servis. Elbette daha fazla hizmet isteyenler için Premium üyeliğide mevcut. Ama genel ihtiyaçlar için ücretsiz üyeliğin gayet yeterli geldiğini söyleyebilirim.

Internette Evernote’ un kullanım amaçlarını anlatan birçok yazı bulabilirsiniz. Örneğin buradaki blog yazısı, daha önce benimde yararlandığım bir örnek.
Yukarıda linkini verdiğim blog yazısına baktıysanız birçok kaynaktan alabildiğiniz notları, ortak bir alana toplayabildiğinizi göreceksiniz. Önemli olan bu alanı bir karmaşaya dönüştürmeden yönetmek. Bunun için kendinize bazı kurallar belirlemelisiniz. Notlarınızı not defterlerinde mi toplayacaksınız yoksa etiket yapısını mı kullanacaksınız? Veya her ikisini birden de kullanabilirsiniz.
Kendi tercihim 2 tip not defteri tanımlayıp detayları etiketler üzerinden yönetmek.

Öncelikle Gelen Kutusu ve Arşiv olarak 2 tane not defteri tanımladım. Prensip olarak notlar öncelikle Gelen Kutusuna düşüyor. (Veya ben ekliyorum) Not’u değerlendirip düzenledikten sonra saklamak gerektiğine karar verirsem Arşiv kısmına alıyorum. Gelen Kutusunu temiz tutmak için mümkün oldukça girip bakıyorum. Dolayısıyla daha önce not alıp sonradan dönüp bakmayı unuttuğum şeyleri kaçırmamış oluyorum.

Temelde “Gelen Kutusu” ve “Arşiv” olarak 2 not defterim var.
Etiketlerde ise biraz daha detaya giriyoruz. Evernote, içiçe etiketler kullanmamıza izin veriyor. Bu sayede farklı etiket grupları oluşturabiliyoruz. Etiketlerimi “.diger”, “.kim”, “.ne”, “.ne zaman” olarak 4 gruba ayırdım. Nokta ile başlamalarının sebebi etiket aramalarında bunların gelmemelerini sağlamak. Çünkü bu etiketleri hiç bir not ile ilişkilendirmiyorum.

Burada etiketleri grupladığım üst etiketleri görüyoruz
Aşağıda her bir üst etiket grubunun altındaki etiketleri görüyorsunuz. Kendi ihtiyaçlarıma göre belirlediğim etiketlerin tamamını sizede ilham olması açısından özellikle verdim.

 

Belki dikkatinizi çekmiştir. Bazı etiketlerin önünde # , @ gibi işaretler var. Bunların amacı şu : Bir notu etiketlerken Evernote, halihazırdaki etiketlerin listesini getirir. Böylece siz daha kelimeyi tamamlamadan etiketi seçebilirsiniz. Buradan yola çıkarak “@” karakterine bastığınızda sadece kişi isimleri ve “#” karakterine bastığınızda sadece özel belirlediğiniz etiketlerin listelenmesini sağlayabilirsiniz.


Ayrıca sık kullandığınız notlar veya etiketlerden kısayollar oluşturup hızlıca ulaşabilmeniz mümkün.

Bu şekilde bir yapı kullanarak Evernote u -hem kişisel hem iş için- oldukça verimli bir şekilde kullanıyorum. Evernote, internete bağlanabilen -neredeyse- her cihaz üzerinde çalışabiliyor. Bu da evernote’u rakipleri arasında öne çıkarıyor. En başta değindiğim gibi yapabilecekleriniz biraz sizin ihtiyaçlarınıza ve birazda araştırmacı kişiliğinize bağlı. Aşağıda incelemek isteyebileceğiniz birkaç bağlantı verip konuyu şimdilik noktalıyorum.

Sorularınız veya değişik,farklı fikirleriniz olursa yorumlar bölümünde paylaşmaktan çekinmeyin lütfen.







Salı, Eylül 09, 2014

Fotoğraf ve donanım üzerine birkaç söz…



Fotoğraf meraklılarının ilk fotoğraf makinalarını aldıktan sonra yaşadıkları sürece yakın çevremde, kendimde, hem de internetten izlediğim kişilerde sıklıkla şahit olmuşumdur.
Hemen hepsi, paylaşım platformlarının da etkisiyle büyük bir iştahla donanımlarını çoğaltmaya, özelleştirmeye, imkanı varsa en son çıkan lens veya gövdeleri almaya gayret ederler. Ama neden sonra farkederler ki hep ilk çektikleri fotoğraflardır en etkileyici olanlar. Belki de o yüzden kit lenslerle harikalar yaratanları konu eden çok sayıda yazılar görürüz onların başarı hikayelerini anlatan. Yeteneğin başladığı nokta burasıdır belki de. Her zaman iyi işleri makinalara mal ettiğimiz için ucuz donanımlarla iyi iş çıkartanlar şaşırtıcı gelir.
Birçok fotoğraf meraklısının gözardı ettiği önemli nokta, çekim sonrası fotoğraf işleme sürecidir. Yukarıda bahsettiğim başarı hikayelerinin önemli bir parçasıdır fotoğraf işleme süreci, yani -herkesin bildiği adıyla- photoshop. Photoshop, günümüzde fotoğraf işlemenin markalaşmış adıdır. Manipulasyonu ayrı bir yere koyarsak fotoğrafları sonradan işlemeyi değersizleştirmek olarak düşünenler, kendi dijital makinalarının içinde bu işleri yapan gömülü bir photoshop olduğunu bilmezler bile.
Önce eğitim deriz hep ya. İyi bir konu bulmak, iyi ışığı görmek, iyi kadrajı yapmak ve fotoğrafı sunuma hazır bir şekilde işlemek eğitim ve emek ister. Bütün bunları yaparken elinizdeki makinanın/malzemenin ne olduğu değil, onu nasıl kullanacağınız önem taşır. Gerisi yanınızda sadece ağırlıktır.

Cumartesi, Eylül 06, 2014

Ücretsiz Spotify Kullanıcıları İçin Küçük Bir Hile...


20 milyonun üzerinde şarkıya sahip kütüphanesiyle ülkemizde de yasal hizmet veren Spotify ile ilgili ilginç bir ipucuna rastladım. Denedim ve çalıştığını görünce burada da paylaşmaya karar verdim.

Spotify dan ücretsiz olarak yararlanıyorsanız Android cep telefonunuzdaki spotify uygulamasında, şarkı arama sonuçlarından istediğiniz şarkıyı çalamazsınız. Sadece listeden rastgele çalma yapmanıza izin verir. Ancak nedense hem iOS hemde Android tablet uygulamasında böyle bir kısıtlama yok.

Bi arkadaş, "Ben bu telefondaki uygulamayı tablette çalışıyormuş gibi kandırabilir miyim acaba?" diye düşünmüş ve TabletMetrics diye bir modül yazmış. Buradan indirebilirsiniz. Modül diyorum çünkü Android telefona kurulan Xposed Framework üzerinde çalışan bir modül bu. Modül sadece uygulamayı kendisinin bir tablette çalıştığını sanacak şekilde kandırıyor.

Telefonunuza Xposed Framework kurabilmek için önce root yetkisine sahip olmanız lazım. Sonrası çocuk oyuncağı. Xposed Framework hazırsa modül kurmanız 2 dakikalık iş.

Artık istediğiniz şarkıyı çalabilirsiniz.

Kaynak : wonderhowto.com